Doğuda ve batıda Devletler Hukuku” alanında derli toplu ilk eseri veren, İmam Ebu Hanife’nin öğrencisi İmam Muhammed bin Hasan eş’Şeybanidir. (Hicri 135-189, Miladi ö.752-805)
Ayet ve hadislerden doğrudan, kıyas yoluyla varılan hükümlerden meydana gelen ve her konuyu içeren bir kitaptır. Ve ilktir.
Bu gün yalnız Tevbe süresinde geçen ve harp hukukunu düzenleyen ayetleri okuyacağız.
Bir günde yirminin üzerinde yalan söylediğini Amerikan siyasileri ve basınının açıkladığı başkanları, Kur’an-i Kerimin verdiği haberi doğrular.
Allaha ortak koşan, “Allah yoktur” diyen, İsa Allah’ın oğludur” diyen, Peygamberi öldürme, hapsetme veya sürgüne gönderme gibi yollara baş vuran, Müslümanları işkenceyle öldüren müşrikler hakkında bile sözleşmelere bağlı kalmalarını emretmiş.
Ancak sözleşme süresi dolan ve Müslümanlara harp ilan eden kafirler hakkında ise onlara karşılık verilmesini emreder.
Sözleşmesine sadık kalanlara karşı bizim de sadık kalmamızı emreder:
إِلَّا الَّذِينَ عَاهَدْتُمْ مِنَ الْمُشْرِكِينَ ثُمَّ لَمْ يَنْقُصُوكُمْ شَيْئًا وَلَمْ يُظَاهِرُوا عَلَيْكُمْ أَحَدًا فَأَتِمُّوا إِلَيْهِمْ عَهْدَهُمْ إِلَى مُدَّتِهِمْ إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُتَّقِينَ
“Ancak kendileriyle antlaşma yaptığınız müşrikler, antlaşmadan bir şeyi eksiltmeyen ve sizin aleyhinize hiçbir kimseye yardım etmeyenlerin antlaşmalarını, müddetine kadar tamamlayın. Allah mûttakileri sever.” (Tevbe süresi ayet 9/4)
Kadın çoluk çocuk demeden öldüren, Müslümanlığın kökünü kazımaya yönelen, mallarına el koyan, Medine devletini yok etmeye yönelenler hakkında ise öldürmeleri gerektiğini, dünyanın her tarafında takip etmelerini emrettikten sonra yaptığına pişman olan ve İman eden ve ameli salihini işleyenlerin avfedileceğini bildirirken dil, ırk, renk veya bölgecilik yapılamayacağına dikkatimizi şöyle çeker:
فَإِذَا انْسَلَخَ الْأَشْهُرُ الْحُرُمُ فَاقْتُلُوا الْمُشْرِكِينَ حَيْثُ وَجَدْتُمُوهُمْ وَخُذُوهُمْ وَاحْصُرُوهُمْ وَاقْعُدُوا لَهُمْ كُلَّ مَرْصَدٍ فَإِنْ تَابُوا وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآَتَوُا الزَّكَاةَ فَخَلُّوا سَبِيلَهُمْ إِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ
“Haram aylar çıkınca, (antlaşmaya yanaşmayan ve harp açan) müşrikleri, bulduğunuz yerde öldürün. Onları yakalayın, hapsedin ve her gözetleme yerlerine onlar için oturun. Eğer tevbe ederler, namazlarını kılarlar ve Zekâtı verirlerse yollarını serbest bırakın. Şüphesiz Allah ğafur'dur, rahim'dir.” (Tevbe süresi ayet 9/5)
Harp meydanında düşmanı öldürmek üzere iken Kelime-i şehadet getirene karşı kılıcın kalkmaması da bunun en açık ifadesidir.
Hiçbir ülkenin petrolünde, madeninde, dolarında, Eurosunda, işinde, eşinde, aşında gözümüz yok.
Ama altı milyar insanın gönlünün peşindeyiz. Bu peşinde oluşumuz da onların selametinedir.
Cehennem ateşinin yakamayacağı imanın her insanın gönlüne girmesini ve bizimle iman kardeşi olmasını istemekteyiz.
Peygamberi öldürmeye kasteden putperest bile İslam’ı öğrenmek isterse ona fırsat vermemizi emretmektedir Rabbimiz:
وَإِنْ أَحَدٌ مِنَ الْمُشْرِكِينَ اسْتَجَارَكَ فَأَجِرْهُ حَتَّى يَسْمَعَ كَلَامَ اللَّهِ ثُمَّ أَبْلِغْهُ مَأْمَنَهُ ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ قَوْمٌ لَا يَعْلَمُونَ
“Eğer müşriklerden biri, senin yanına gelmek(yakınında olmak) isterse onu yanına al ki, Allah'ın sözünü işitsin. Sonra onu güven içinde olduğu yere ulaştır. Bu onların bilgisiz bir toplum olmalarındandır.” (Tevbe süresi ayet 9/5)
Biz böyle iman ederiz ama Rabbimiz, kafirlerin böyle davranmayacaklarını şöyle bildirir:
كَيْفَ وَإِنْ يَظْهَرُوا عَلَيْكُمْ لَا يَرْقُبُوا فِيكُمْ إِلًّا وَلَا ذِمَّةً يُرْضُونَكُمْ بِأَفْوَاهِهِمْ وَتَأْبَى قُلُوبُهُمْ وَأَكْثَرُهُمْ فَاسِقُونَ
“Nasıl olabilir? Eğer onlar size galip gelselerdi, sizin hakkınızda yakınlığı da gözetmezlerdi, antlaşmayı da gözetmezlerdi. Kalpleri kaçınırken ağızlarıyla sizi memnun etmeye çalışırlar. Onların çoğu fasıktır.” (Tevbe süresi ayet 9/8)
لَا يَرْقُبُونَ فِي مُؤْمِنٍ إِلًّا وَلَا ذِمَّةً وَأُولَئِكَ هُمُ الْمُعْتَدُونَ
“Onlar, bir mü'min hakkında akrabalığı da antlaşmayı da gözetmezler. İşte asıl saldırgan onlardır.” (Tevbe süresi ayet 9/10)
Onlar ne kadar saldırgan olursa olsun eğer yaptıklarına pişman olurlarsa eski yaptıklarını biz, unuturuz.
Sevgili peygamberimiz, Mekke’yi fethettiğinde katillerin hepsi karşısında boynu bükük dizildiklerinde sevgili peygamberimiz: Hepiniz hürsünüz ve hepiniz evlerinize gidiniz” demiş ve cezalandırmamıştır.
Rabbimiz buyurur:
فَإِنْ تَابُوا وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ وَآَتَوُا الزَّكَاةَ فَإِخْوَانُكُمْ فِي الدِّينِ وَنُفَصِّلُ الْآَيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
“Eğer pişman olurlar, namazı kılarlar ve Zekâtı verirlerse, dinde kardeşinizdirler. Bilen bir kavim için ayetleri açıklıyoruz.
وَإِنْ نَكَثُوا أَيْمَانَهُمْ مِنْ بَعْدِ عَهْدِهِمْ وَطَعَنُوا فِي دِينِكُمْ فَقَاتِلُوا أَئِمَّةَ الْكُفْرِ إِنَّهُمْ لَا أَيْمَانَ لَهُمْ لَعَلَّهُمْ يَنْتَهُونَ
“Eğer antlaşmalarından sonra yeminlerinden dönerler ve dininize dil uzatırlarsa, küfrün önderleriyle savaşın. Çünkü onların yeminleri yoktur. Belki vaz geçerler.
أَلَا تُقَاتِلُونَ قَوْمًا نَكَثُوا أَيْمَانَهُمْ وَهَمُّوا بِإِخْرَاجِ الرَّسُولِ وَهُمْ بَدَءُوكُمْ أَوَّلَ مَرَّةٍ أَتَخْشَوْنَهُمْ فَاللَّهُ أَحَقُّ أَنْ تَخْشَوْهُ إِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِنِينَ
“Yeminlerini bozan, peygamberi sürgün etmeye çalışan toplumla savaşmaz mısınız ki, size karşı önce onlar başlamışlardı. Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer iman ediyorsanız, kendisinden korkmanıza en layık olan Allah’tır.
قَاتِلُوهُمْ يُعَذِّبْهُمُ اللَّهُ بِأَيْدِيكُمْ وَيُخْزِهِمْ وَيَنْصُرْكُمْ عَلَيْهِمْ وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُؤْمِنِينَ
“Onlarla savaşın ki, Allah onlara sizin ellerinizle azap etsin; onları rezil etsin; onlara karşı size yardım etsin ve iman eden toplumların gönüllerini ferahlatsın.
وَيُذْهِبْ غَيْظَ قُلُوبِهِمْ وَيَتُوبُ اللَّهُ عَلَى مَنْ يَشَاءُ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ
“Kalplerinin öfkesini gidersin. Allah, dilediğinin tevbesini kabul eder. Allah, Alim'dir, Hakim'dir.” (Tevbe süresi ayet 9/11-15)
Peygamberimin Rabbinden getirdiği İslâm dinini yeryüzünden sürgün etmeye çalışan insanlarla harp etmeyi emreden Rabbimiz, Müminlerin eliyle kafirlere azap etmek ister.
Biz ise Filistin’de, Çeçenistan’da, Irak’ta, Suriye’de, Doğu Türkistan’da….bizim yerimize Allah’ın harp etmesini isteriz.
Bu da büyük bir günahtır.